Kötüye Giden Romantik İlişkilerimizi Neden Halen Sürdürüyoruz?
Kendimizi mutsuz hissettiğimiz, bizim için zorlayıcı ve tartışmalı geçen bir ilişkiyi bazen her şeyi farkında olmamıza rağmen sürdürmeye devam ediyoruz. Neden yapıyoruz bunu? “Bir gün düzelir” düşüncesi mi? Defalarca denenip düzelmeyen şeylerin temelinde atlanılan bir nokta var ki; bildiğimiz bir senaryonun farklı bir sonla bitecek olduğunu düşünmemiz ve kendimizi buna inandırıyor olmamız. Peki ya neden aynı şeyler defalarca yaşanmasına rağmen ve biz de aslında çok farklı bir sonuç almamamıza rağmen inatla bekliyoruz? Çünkü aslında bu durum artık sevgiden ziyade bir “bağımlılık” olarak tanımlanıyor. Kişiyi onu üzen, ona kalp kırıklığı yaşatan bir ilişkiden vazgeçmiyor ve tüm negatif düşüncelerine rağmen ilişkiye bağlı kalmaya devam ediyor.
Her ilişkinin kendi seyri olur. Bazı ilişkilerde aşırı fedakarlık ve emek verildiğini görüyoruz. Ayrılık söz konusu olunca da kişi verdiği emekleri, yaptığı fedakarlıkları düşünüp “boşa gitmesi” inancıyla ilişkiyi kurtarmaya çalışabiliyor. Ayrıca yalnız kalma fikri de kişiyi korkutup, ilişkiye olan bağlılığın devam etmesine sebep oluyor ve bu durum da vedaları erteletiyor. Kişi kendini bir daha kimsenin onu sevmeyeceğine, bir daha uzun bir ilişki yapamayacağına, yeni birini bulamayacağına inandırıp, var olan ilişkiyi asla bırakmıyor.
Ayrılamamadaki bir başka sebep, kişinin kendi kendini kandırması oluyor. Kendine gerekli manipülasyonları uygulayıp, ilişkideki hatalı tarafın kendisi olduğuna, olayları kendisinin gereğinden fazla abarttığına inanıyor. Kendini kandırma kısmında kendini suçlu bulmak dışında başkalarını sorumlu tutmak da görülüyor. “Ailem ne der?”, “Akrabalar ne düşünür?”, “Boşansak/ayrılsak insanlara ne diyeceğiz?” gibi fikirlerle de kişi “toplum baskısı” adı altında yine kendini kandırmış oluyor.
Özellikle ataerkil düzendeki toplumlarda, cinsiyet rollerinin de ilişkinin seyrinde ve iki farklı cinsiyetin davranışlarında etkisi mevcut. Kadın ve erkeğe biçilen roller, kadının daha fedakar, daha verici, daha alttan alan taraf olması sebebiyle sorunlu ilişkiden kopamayıp bir de bu sorunları normalleştirmesi, durumu iyice çözülemez bir düğüm haline getiriyor.
Son olarak insanın konforlu alandan çıkmak istememesi, büründükleri sosyal rollerden, yaşadıkları hayattan, oldukları konumdan gitmenin onlara zor ve korkutucu gelmesi de bir başka sebep olarak görülebilir.
Tüm bu sebeplerin özünde insanların şemaları yatar. Şema, çocukluk yaştan sevgi ve bağlanma konusunda yaşanan problemler ve sonrasında oluşan kalıplaşmış düşünce yapıları demektir. İnsanlar, çocuklukta başlayıp her geçen gün iç dünyalarında büyüyen şemalarını sürdürme ve daha da büyütme eğilimindedirler. Bu noktada şemalarını tetikleyen, iyice besleyip büyüten kişilere doğru yönelip, şemalarını kurtarmak yerine alıştıkları gibi ilerleyip bu şemaları daha da kalıplaştırmayı tercih ederler.
Kişinin sahip olduğu şema her neyse buna göre zarar görebileceği tercihler yapmaya meyilli olma durumu vardır. Yapılan tercihler kişiye zarar dahi verse, önce iç dünyada bir çatışma ve ardından “Ayrılık” konusunun sıklıkla dile getirilmesiyle dışa vurum görülür. Ancak tüm bunlara rağmen kişi yine kendini ona bu çatışmaları yaşatan insanların yanında bulur. Bu durum, şemasını daha da kuvvetlendirmenin bir yoludur. Şemanın kuvvetlenebilmesi için ona zarar veren noktaya tekrar tekrar baskı yapılması gerekir. Kişiler ne kadar mutsuz da hissetse, zarar da görse, kendilerine bu içsel ve dışsal çatışmaları yaşatan partnerlerle devam ederler.
Sonuç olarak, bazı şeyler kötü gidecek korkusuyla her şey yolundaymış gibi devam etmek, durumun üstünü örtmeye çalışmak, baskılama yapmak, çatışmalara karşı iyimser yaklaşıp alttan almak ilişkiyi kurtarmak için bir çözüm yolu değildir. İnsan önce kendini, kendi ihtiyaçlarını görmeli, kendine sevgi beslemeli, kendi kıymetini bilmelidir. Kendini sevmeyen, önemsemeyen, kendisiyle bağ kurup özdeşleşememiş bir insan, başka birini de sağlıklı şekilde sevemeyeceği için, başkasından da sağlıklı sevgiyi talep edemez. Ayrıca talep edemediği gibi, zaten sağlıklı diyaloglar onun kalıplaşmış şemalarını besleyemeyeceği için sağlıklı sevgi alışverişini istemez bile. Önce kendimizi tanımalı, çocukluk yaştan doyurulamamış sevgimizi, çözülmemiş çatışmalarımızı çözmeli, sonrasında da sevgi üzerine kurulmuş sağlıklı ilişkiler yaratmalıyız.
Paylaşın:
Yorum gönder