21 Kasım 2024

Dizilerden, filmlerden gördüğümüz psikiyatri servislerindeki o hücre gibi odalar, insanların bir atak anında yataklara bağlanması senaryoları hep merak edilir dimi? Peki işin gerçek yüzü nasıl? Gerçekten yaşanıyor mu bunlar? Hastalar bir odaya kapatılıp yataklara ellerinden ayaklarından bağlanıyor mu?

Yataklı psikiyatri servisinde yüksek lisans öğrencisiyken yaklaşık 3 ay kadar bir staj deneyimim olmuştu. 14 hasta kapasiteli, 14 odanın bulunduğu, uzun bir koridorda 7 oda, ortak alan ve yine 7 odalı bir tane daha uzun koridordu içerisi. Ortak alanda geniş bir oturma alanı ve bir büyük televizyon, küçük bir mutfak, danışma bölümü ve uzun bir masa vardı. Her sabah hastaların sigara, simit, kraker gibi siparişleri gelirdi güvenlik aracılığıyla. Yine sabah erken saatte günlük gazete gelir ve ortak alana bırakılırdı. Ayrıca ortak alanda temiz hava alabilecekleri, spor yapabilecekleri ve ya sigara içmeye çıkabilecekleri geniş bir de balkon vardı. Hastalar gün içerisinde vakitlerini odalarında uyuyarak, ortak alanda televizyon izleyip gazete okuyarak, yemek yiyerek, çizim/boyama yaparak, arkadaşlarıyla sohbet ederek, yanlarına uğrayan stajyer klinik psikologlar ve psikiyatristleriyle sohbet ederek geçirirlerdi. Psikiyatristler ve klinik psikologlar da her sabah rutinleşmiş olan günaydın toplantıları ve hasta vizitleriyle günü öldürürlerdi. Bu alandan rastgele bir çıkış söz konusu değildi tabii. Bu alana ancak çalışanlar kart kullanarak girebilirlerdi. Onun dışında hastalar için alan dışına çıkmak gibi bir alternatif yoktu. Genel olarak günler sakin, olaysız geçerdi ancak istisnalar olur muydu? Maalesef evet. Bir hasta vardı unutmadığım… Kendisi şizofreni teşhisliydi. Birçok ilaç dayatılmasıyla ilk geldiği zamanlara göre daha iyiydi tabii ama gel gör ki bazen halüsinasyonlara karşı konulamıyordu. Halüsinasyonlar etkisiyle gelen saldırma eğilimi de işin cabasıydı. Bir gün içeriden çok sohbet ettiği, sevdiği bir arkadaşına saldırdı. Sonradan öğrendik ki sebep onu bir an için bir “şeytan” olarak görmüş olmasıymış. Hemen bir sakinleştirici ilaç sonrası odasına yatırıldı. Bu tarz ataklar çok gelirdi ona. Normalde her hastaya verilen maksimum yatış süresi 3 hafta olmakla birlikte, o benim 3 aylık stajımın 2 ayı buradaydı ki bu sürenin benden öncesi de vardı. Mesela bipolar başka bir hasta vardı. İlk geldiğimde mani dönemi getirisiyle öyle enerjik, öyle hareketli, öyle yerinde duramazdı ki… Sonrasında şiddetli bir geçişle mani döneminden depresyona geçiş yapmış; tüm gün uyuyan, yorgun, birileriyle konuşmaktan kaçınan, hayata karşı isteksiz bir hale bürünmüş. Başka bir hastaysa madde etkisiyle psikozdaydı. Alınan aşırı doz uyuşturucu sonrası görülen halüsinasyonların etkisiyle intihar girişiminde bulunup başarısız olup buraya getirilmişti. Belki ilaçlar, belki sabah klinik psikoloğumuzun yapmış olduğu günaydın toplantılarındaki konuşmalarla bir nebze daha iyiydi ama biz konuştuğumuzda hayatın ona acımasız olduğunu, buradan çıkınca da işlerin çok farklı gitmeyeceğini, bir noktada tekrar intihar girişiminde bulunma ihtimalinin olduğundan bahsetmişti. Kim bilir şimdi nasıl gidiyor hayat onun için…

Sanıldığı kadar korkutucu, endişe verici düşünmemek lazım aslında psikiyatri birimi insanların kafalarında imgeleştirdiği kadar korkunç, endişe verici düşünülmemeli aslında. Hastalara verilen ilaç etkileriyle, zaten daha sakin, dingin, yatışmış hissediyorlar kendilerini. Bu sebeple de daha dingin bir ortam görülüyor. Tabii buradaki sakin ortam, insanların içindeki fırtınayı da ilaç verildiği an dindiremiyor maalesef. Hayatın onlara bir noktada iyi davranmamış olması, çocukluk travmaları, hayatındaki stresörler tek bir ilaçla toparlanacak kadar basit geçmişler olarak görülemiyor maalesef. Amaç; düzenli ilaç kullanımı, sağlıklı beslenme, kaliteli uyku, her sabah klinik psikoloğun yapmış olduğu günaydın toplantılarındaki sohbetlerle hastalar uzun bir tedavi sürecinden geçip yeniden, daha sağlıklı bireyler olarak hayata kazandırılmaları olarak görülüyor.