3 Aralık 2024
PsikoMedyaYazarlarımızdan

Çocuğun Karakteri Doğumdan Çok Önce Oluşmaya Başlar

Bir insanın hayatı, doğumdan hemen sonra başlar. Hamilelik sürecindeki 9 ayın hayatımıza hiçbir etkisi olmadığını düşünebilirsiniz. Bu doğru değil. Hatta hamilelikten bile önce, anne-baba çocuk yapmaya karar verdiği andan itibaren çocuğun karakteri şekillenmeye başlar. Bu durumun nasıl olduğuna dair gelin biraz beyin fırtınası yapalım.

Kişilik Anne-Babanın Ebeveyn Tutumundan Şekillenir

Doğduğu andan itibaren bir bebeğin başına gelen her şey onun için yepyenidir. Bizim için sıradan bir gün içinde önemsenmeyecek kadar önemsiz ufak hareketler ve davranışlar, onun için tüm dünyasındaki anlam bütünlüğünü derinden etkileyebilecek şeyler olabilir. Örneğin, 1 senelik bir süre, 100 sene yaşamış bir insanın hayatının yalnızca yüzde 1’idir. Ancak aynı bir sene, 1 yaşındaki bir bebeğin hayatının tamamı demektir. Sıfırdan bembeyaz bir sayfa ile başladığımız hayata dair bakış açılarının büyük bir kısmı 0-6 yaş aralığında şekillenir ve karakter oluşur.

Ancak doğumdan çok öncesine kadar bebeğin karakterini etkileyebilen durumlar da vardır. Çocuk yapmaya karar verdiği anda, ebeveynler çocuğu nasıl yetiştireceğine dair kafalarında planlar yapmaya başlarlar. Çok sert yada çok naif bir ebeveyn olup olmayacağını, nelere izin verip neleri yasaklayacağına kadar pek çok şeyi kafasında tasarlamaya başlar ebeveyn. Üstelik bebek beklenen bir bebek mi, istenmeyen bir bebek mi, zorla yapılan sigorta bebek mi yoksa tek çocuk mu, en küçük çocuk mu gibi soruların hepsi çocuğun karakterini çoktan belli bir oranda şekillendiren unsurlar oluyor.

İstenen Bebek : Eğer bir bebek istenerek ve yolları gözlenerek yapılıyorsa, bebeğin tüm eşyaları hamilelik sırasında satın alınmaya başlanır. Odası süslenir, kıyafetleri güzelce seçilir… Sevgi dolu bir dünyaya doğacağı buradan bellidir. Yaşayacağı sıkıntı sayısı daha düşüktür. Annesinin gözleri daha bebek doğmadan mutluluk ile parlamaya başlamıştır bile. Bu da bebek doğduğu zaman karnının  vaktinde doyacağına, bezinin vaktinde değiştirileceğine, kucağa alınma sıklığının ve annesini hissetme sıklığının daha çok olacağına dair ipuçları verir. Bu bebek annesi ile daha iyi bir bağ kuracak ve bağlanma kuramı açısından muhtemelen daha sağlıklı bir bireye dönüşecektir.

Sürpriz Bebek : Eğer bir çift çocuk sahibi olmayı planlamıyorsa, özellikle anne birey buna kendini hazır görmüyorsa burada iki ihtimal ortaya çıkıyor. Ya anne bu durumu hızlıca kabul edecek ve adapte olacak. Ya da istemeyerek çocuğu doğurma yoluna gidecek. Eğer ilk ihtimal olursa, bu bebek yukarıdaki gibi sağlıklı olabilir. Ancak ikinci ihtimalde bu bebeğin ihtiyaçları gecikecektir. Anne birey bebeği o kadar da istemediği için onu bir yük olarak görecek. İhmal etme ihtimali artacak. Besleme vakitlerini geciktirecek ve dokunma ve sıcaklık ihtiyacını yeterince karşılamayacak. Bu da çocukta borderline kişilik örüntülerinin gelişmesine sebep olacaktır. İleri ihmal vakalarında da şizoid karakter örüntülerinin görülebilmesi mümkün.

İskan Bebek : Eğer bir anne, daha öncesinde birisini kaybettiyse (ebeveyn, kardeşi veya önceki bebeği) bu çocuk üzerinde çok daha fazla korumacı bir role bürünebilir. Bu da çocuğun ayrışma ihtiyacı sırasında kendisinden uzaklaşmasına izin vermemesi ile çocuğu kendisine bağımlı etmesi ile sonuçlanabilir. Aşırı korumacı olacağı için arkadaşları da az olacak, sosyal yetenekleri çok düşecektir. Annenin bu ayrılma ve kayıp kaygısı ne kadar uzun süre devam ederse, ‘mental göbek bağı’ diye tabir ettiğim bir durum ortaya çıkabilir ve belki de yıllar boyu anneye bağımlı kararlar alan ve yetişkinliğe hiçbir zaman tam anlamıyla adım atamayan bir insana dönüşebilir. Bu ve buna benzer yüzlerce sıkıntı, annenin bağımlılık seiyesine göre artıp azalabilir.

İstenmeyen Bebek : Bazı kadınlar istenmeyen durumlar sonucunda hamile kalabiliyorlar. Cinsel suç mağdurlarından tutun, sigorta çocuk yapmaya kadar geniş bir çerçevede değerlendirilebilirsiniz bu durumları.
Bu aşamada çocuktan içten içe nefret edebilecek anne, çocuğu dövebilir, emzirme ve diğer ihtiyaçlarını karşılamayabilir, asla kucağına almayabilir, alsa da tartaklayarak bebeğe yaklaşabilir… Bu tür bebeklerin hayati tehlikeler yaşaması kaçınılmaz. Ancak annesi tarafından kucağa alınmayan bebeklerin ölebileceğini Romanya’da 40 sene önce yapılan bir gözlem çalışmasında anladık. Bu çalışmada yeme içme ve bez temizliği dışında hiçbir ihtiyacı karşılanmayan bebeklerin öldükleri gözlemlendi.

Ayrıca çoğu çocukta anti-sosyal karakter parçaları da görebiliyoruz. Şu anda hayatta kalan bebekler 30-40 yaşındalar ve çoğu ile tekrar yapılan görüşmeler sonucunda çok sıkıntılı hayatlar yaşadıkları ortaya çıktı…

Kardeş Sayısı ve Doğum Sırası : Çocuk tek çocuk ise karakteri daha farklı olacak. Eğer daha sonrasında kardeşi olursa karakterinde yine bir dramatik değişim görebiliriz. Eğer küçük kardeş olursa da farklı bir karaktere sahip olacaktır. Ortanca çocuk olmanın etkileri de farklıdır. Bu konuya uzun uzadıya değinmek isterdim de başka yazıların konusu olsun. Okumak İsterseniz Alfred Adler’in kardeş hipotezini araştırabilirsiniz. Ancak görünen o ki, ebeveynler aynı olsa bile çocuğun karakteri bambaşka yollardan gidebiliyor.

Dede-Büyükanne Varlığı : Eğer evde, dede-büyükanne gibi bireyler de sürekli olarak varsa, çocuğun karakteri de bu insanlardan etkilenecektir. Bazı büyükanneler erkek çocuklarını çok şımartabilir ve narsizm ortaya saçılabilir. Bazı dedeler kız çocuklarına hiç dokunmazlar ve kız çocukları da değersizlik hissi ile birlikte büyüyebilirler. Dede eğer ebeveynler üzerinde de otoriter ise çocuğun karakteri yine bambaşka yollara gidebilir.

Çok Fazla Kombinasyon Var

Herkes biriciktir. Herkesin doğup büyüdüğü aile, geçmişi, mahallesi, sosyoekonomik durumu farklı olduğu için hepimiz birbirimizden çok farklıyız. Bu yüzden de aslında tam olarak bir insanı anlamanın bir yolu yok. Empati yüzde yüz mümkün olan bir şey değildir zaten ancak yine de çabalamak gerekiyor. Aynı şekilde hepimiz farklı olduğumuz için, çeşitli anlaşmazlıklarda kişilerin birbirlerini dinlemeleri gerekiyor. Bu sayede arzuladığımız sağlıklı toplum ve nesillere ulaşabilme ihtimalimiz de artacaktır.