Son yıllarda psikoloji ve terapiye yönelik farkındalık ve ilgi, geçmişe kıyasla büyük ölçüde arttı. Fakat buna rağmen psikolojik rahatsızlık yaşayan pek çok insan çeşitli sebeplerden dolayı psikoloğa gitmeyi reddediyor. Bu durumun nedenlerinin birçoğunun temelinde, insanların psikoloji ve terapiyle ilgili yeterli ve doğru bilgi sahibi olmaması yatıyor.
Psikolojik rahatsızlık yaşayan insanların yardım almayı kabul etmeleri için, öncelikle kendilerinde hayatlarını etkileyen bir problem olduğunu kabul etmeleri gerekmektedir. Birçok insan herhangi bir problemi olmadığını, mevcut bir sorun varsa bile zamanla geçeceğini varsayarak yardıma ihtiyacı olmadığını savunuyor ve psikoloğa gitmeyi reddediyor. Halbuki problem zamanında erken müdahale edilmediği icin kronikleşebilecek bir rahatsızlıksa, uzun vadede bireyler daha kötü etkileniyor.
İnsanların yardıma ihtiyaç duyduklarının farkında olmamalarının bir diğer sebebi ise, yaşadıkları şeyin etkili bir şekilde tedavi edilebilecek, bilinen bir psikolojik sorun olduğunun farkında olmamalarıdır. Sadece kendimiz olmanın gerçekten nasıl bir şey olduğunu biliyoruz. Zihinsel durumumuzu başkasınınkiyle karşılaştırmanın bazen bir yolu olmayabiliyor. Eğer kişinin çocukluğundan beri psikolojik bir rahatsızlığı varsa, yardım istemek bu kişi için bir opsiyon olmayabilir. Bu noktada çevre ve toplumdaki farkındalık ve terapiye olan tutum kilit rol oynar.
Bireylerin psikolojik rahatsızlıklarını kabul etmesine rağmen yardım almayı reddetmesinin sebeplerinden biri ise yargılanma ve dışlanma korkusudur. Kişiler, psikoloğa gittikleri takdirde çevrelerindeki ve toplumdaki diğer insanlar tarafından “sorunlu” olarak etiketlenip yargılanacaklarını ve bunun sosyal ve profesyonel yaşantılarını negatif etkileyebileceğini düşünerek yardım almayı reddedebiliyorlar. Bireylerin farkında olmasına rağmen terapi almayı reddetmesinin bir diğer sebebi ise yardım almayı kabul etmeleri halinde başarısız ve yetersiz hissedecekleri korkusudur. Fakat kimse kolu kırılmış birinin bu kırığı kendi başına tedavi etmesini beklemiyor ve tedavi edemediği takdirde başarısız veya yetersiz görmüyor. Mental sağlığın da genel insan sağlığının önemli bir parçası olduğunu fark etmek ve kabul etmek, bu problemi aşmak için önemli bir adımdır. Psikoloğa gitmek için artık son raddeye gelmiş veya çaresiz kalmış olmak gerekmiyor. Kişinin yalnızca kendini daha iyi tanımak ve hayatını farkındalıklı bir şekilde yaşamak için psikoloğa gitmesi, kendisi için yapabileceği en iyi yatırımlardan biri olabilir.
Aynı zamanda toplumda psikologlar ve terapi ile ilgili çarpık bir anlayış mevcut olduğu için bireyler bu süreçten tam olarak ne beklemeleri gerektiğini bilmiyor ve bu tanıdık olmayan, bilinmeyen alandan korkabiliyorlar. Ayrıca bazı insanlar terapinin gerçekten etkili olup olmayacağı konusunda şüphe duymaları nedeniyle buna zaman ve bütçe ayırmaktan da çekinebiliyorlar. Terapi sürecinin içeriğinden haberdar oldukları senaryoda ise; bu süreçte kendileriyle yüzleşmeleri, bazı şeyleri kabul etmeleri ve hatta değiştirmeleri gerekeceği için, bu değişimden korkarak psikoloğa gitmekten çekinebiliyorlar.
Sonuç olarak, günümüzde birçok insan psikolojik bir rahatsızlık yaşamasına rağmen çeşitli sebepler dolayısıyla yardım almayı reddediyor. Terapi ile ilgili mevcut önyargıları kırmak, bu sebeplerden birçoğunu ortadan kaldırarak çok daha fazla insanın yardım almasını sağlayabilecektir. Bunun için terapinin ne olduğu, ne beklenmesi gerektiği, ve bundan kimlerin yararlanabileceği gibi bir çok konuda farkındalığı arttıracak adımlar atılması kilit rol oynamaktadır.