Psikologlardan oluşan bir ekip, hayatın yaygın hilelerinden biri olan bahanelere ilişkin ilk kapsamlı teoriyi formüle etti. Teori, iyi huylu mazeretlerin yıkıcı olanlardan nasıl ayırt edileceğini, çocukların ustaca mazeret üretmeyi nasıl öğrendiklerini, mazeretlerin ne zaman psikolojik bir sorunun belirtileri olduğunu ve hangi kişilik tipinin mazeretleri aşırı kullanmaya en yatkın olduğunu açıklıyor. En ilginç bulgulardan biri, Amerikalı yetişkinlerin yüzde 20’sinin mazeretleri duygusal sağlıklarına zarar verebilecek derecede aşırı kullandıklarını gösteriyor.
Araştırma ekibi, duyguların incinmesini önleyen beyaz yalanların çok yaygın olduğunu, çünkü bunların günlük yaşamın sorunsuz işleyişi için hayati önem taşıyan sosyal bir araç olduklarını söylüyor. Ancak bu yeni teori, bahanelerin birçok durumda daha büyük, gizli bir insani kırılganlığa işaret ettiğini gösteriyor. Deneylerin ve insanların mazeretleri nasıl kullandıklarına ilişkin çalışmaların yanı sıra diğer araştırmacıların konuyla ilgili geniş kapsamlı bilimsel bulgularına dayanan teori, John Wiley & Sons tarafından yayınlanan profesyonel okuyuculara yönelik yeni bir kitapta anlatılıyor: “Bahaneler: Zarafet Arayışında Maskeli Balolar“. Kitap Kansas Üniversitesi’nden Raymond Higgins ve Rita J. Stucky ile birlikte sosyal psikolojinin önde gelen teorisyenlerinden biri olan Charles R. Snyder tarafından yazılmıştır.
Araştırmacılar, mazeretlerin gizli ve sinsice pek çok biçime büründüğünü belirtiyor. En kötü hallerinde bunlar, yersiz bir korkudan kaynaklanan sorumluluktan kronik kaçışlardır. Bu mazeretler kişinin kendi sorunlarına dair içgörü geliştirmesini engeller ve dolayısıyla kişiliğin sağlıklı bir şekilde değişmesine engel teşkil eder. Gerçek gerilimleri çözmeye yardımcı olan mazeretlerin aksine, patolojik mazeretler sıklıkla sahte bahaneler kullanır veya gerçekleri makul olmayan bir şekilde abartır.
Her Türlü Eleştiriden Korku
Kronik mazeret uyduranlar bunları her ne pahasına olursa olsun herhangi bir hatanın kabulünü önlemek için kullanırlar. Teori, onların çaresiz dikkat dağıtıcı taktiklerinin altında, kişiliklerinin çok kırılgan olduğu ve savunmalarına yapılacak tek bir darbenin, ne kadar hafif olursa olsun, onları yok etme gücüne sahip olduğu korkusunun yattığını öne sürüyor.
Stanford Üniversitesi’nden bilinen bir sosyal psikolog olan Phillip Zimbardo bu yaklaşımla ilgili “Bu yaklaşımın, utangaçlıktan başarısızlık korkusuna kadar insanların kendilerini küçümseme biçimleriyle önemli bağlantıları var. İnsanların kendilerini nasıl sabote ettiklerine dikkat çekmenin iyi bir yolu. Çoğu insan hayatlarında bunu yaptıkları bazı alanlar bulabilir; örneğin, bazen bir şeyi mükemmel bir şekilde yapacağınızdan emin olmadığınız sürece denemezsiniz bile.’’ diyor. ”Bazı insanlar tüm kimliklerini eylemlerine bağlıyor. ‘Eğer benim yaptığım herhangi bir şeyi eleştirirsen, beni eleştirirsin’ tavrını alıyorlar. Benmerkezcilikleri, başarısızlık riskini göze alamayacakları anlamına gelir, çünkü bu, egolarına yıkıcı bir darbe indirir.’’
Patolojik mazeret üretmenin önemli bir kategorisi, zayıflatıcı, güçten düşürücü bir durumu, yaşamdaki tüm başarısızlıklar için genel bir mazeret olarak kullanmaktır. Dr. Snyder’ın “kendini sabotaj” olarak adlandırdığı bu taktiğin çifte getirisi vardır: Başarıları büyütürken başarısızlıkları da hafifletir. Örneğin, bir oyundan önce kolunun ağrıdığından şikayet eden bir beyzbol atıcısı, kötü bir performans sergilediğinde korunmuş olur, ancak rahatsız koluna rağmen iyi atış yaparsa daha da fazla övülür.
Alkolizm veya fobiler gibi psikolojik sorunlar da aynı şekilde işe yarayabilir. Aşırı uçlara taşındığında, hayatlarını mazeretlerini haklı çıkaracak şekilde çarpıtarak sürdüren insanlar görülür. Dr. Snyder, “Bazı insanlar, başarısızlıktan korktukları durumlardan kaçınmak için sınav kaygısı, utangaçlık ve hatta hipokondri (hastalık hastası) hastalığı belirtileri gibi sorunları bahane olarak kullanıyorlar. Kendini sabotaj çok amaçlı bir çıkış sunabilir.’’ diyor. “Örneğin, psikolojik travma geçmişi olan kişiler bazen yargılandıklarını düşündüklerinde bu travmaları savunma amaçlı kullanırlar. ‘Zor bir hayatım oldu’ kullanışlı ve kapsamlı bir bahanedir.’’
Yaygın Kişilik Türü
Teoriye göre patolojik mazeret üretmeye yatkınlık oldukça yaygındır. Dr. Snyder, beş kişiden birinin bu kategoriye girdiğini öne sürüyor. Bununla beraber, genellikle mazeret gerektiren bir durumla karşı karşıya kaldıklarında bile, çoğu insana kıyasla mazeret üretmeye çok daha az eğilimli olan bir grup vardır. Bu insanlar, gerektirdiğinde mazeret bulmayı başaramadıkları için, sosyal düzenlerin gücüyle çoğu zaman kurtarılabilmelerine rağmen, sosyal felaketlere uğrama riskiyle karşı karşıya gibi görünebilirler. Araştırmalar gösteriyor ki, eğer birisi beklendiği anda bir mazeret sunmazsa, insanlar bunu onun yerine yapacaktır. Uygun bir mazeret sunmamak, sosyal dokuya yönelik çoğu insanın göz yumamayacağı kadar büyük bir tehdittir.
Mazeret uydurmaya en çok ve en az eğilimli olanları belirlemedeki ana faktör, insanları hayatlarındaki olayların, ne derece kendileri veya dış güçler tarafından kontrol edildiğini gördüğüne göre ölçen bir kişilik spektrumudur. Kontrolün kendilerinde olduğunu düşünenler, insanların talihsizliklerini dahi kendi hatalarından kaynaklanmış olarak görebilirler. Bu tür insanların mazeret bulma olasılıkları daha düşüktür. Başarısızlıklarından ve başarılarından kendilerini sorumlu görürler ve yaptıklarının sonucu ne olursa olsun üstlenmeye hazırdırlar. Öte yandan, hayatlarını dış güçlerin etkisi altında görenler ise talihsizliği şanssızlığın sonucu olarak görürler. Başarıları ve başarısızlıkları açıklamak için kontrolleri dışındaki faktörlere bakarlar. Sonuç olarak, başarısız olduklarında sorumluluğu kolaylıkla kendilerinden başka bir şeye ya da birine yüklerler; bir bahane uydururlar. Dr. Snyder’ın teorisinin bir kısmını araştırmasına dayandırdığı psikolog Julian Rotter şu yorumu yapıyor: ‘Her ne kadar belirli bir grup insan başarısızlıklarını büyük olasılıkla başkalarını suçlayarak haklı çıkarsa da, hemen hemen herkes zaman zaman bu şekilde davranabilir. ‘’
Kırılgan Öz Değer
Mazeret bulmaya yatkın olanlar diğer insanlara karşı özellikle güvensizdirler, özdeğerlerine karşı hassastırlar ve eleştirilere karşı son derece duyarlıdırlar. Dr. Snyder’e göre bu gruptaki kişiler genel olarak bahaneleri suistimal etmeye en yatkın kişilerdir ve bu nedenle terapiden fayda görme olasılıkları da yüksektir. Bahaneleri aşırı kullanan insanlar bunu otomatik olarak, ne
yaptıklarının tam olarak farkına varmadan yaparlar. Böyle bir kişiyi tedavi ederken Dr. Snyder, terapistin öncelikle hastanın mazeretlerinin daha çok farkına varmasına yardım etmesini, ancak bunun için hastayı suçlamamasını önerir. Hasta, mazeretlerini tetikleyen durumların daha fazla farkına vardıkça bunların sandığı kadar tehdit edici olmadığını görecektir. O zaman terapinin amacı ya hastanın mazeret bulduğu becerileri güçlendirmek, böylece değer duygusunu güçlendirmek ya da basitçe hastanın güçlü ve zayıf yönleri konusunda daha fazla sorumluluk almasını sağlamak olur. Dr. Snyder, ”Bizim varsayımımız, mazeretleri motive eden faktörler çözüldüğünde mazeretlerin sorun olmaktan çıkacağıdır” diyor.
Temeli Ebeveynler Atıyor
Teoriye göre insanlar mazeret üretme yeteneklerinin çoğunu ebeveynlerine borçludur. Ebeveynler onlara nezaket ve başkalarına karşı düşünceli olma gibi temel sosyal becerileri öğretirken, istemeden de olsa mazeret üretmenin unsurlarını da öğretiyorlar. Örneğin, bir ebeveyn sıklıkla ağlayan çocuğunu onun adına mazeretler sunarak rahatlatır (“Annen bunu yapmak istemediğini biliyor”) ya da çocuk yanlış bir şey yaptığında bir mazeret talep eder (“Kediyi neden dondurucuya koydun?”). Bu aslında kötü bir şey değildir. Bu sosyal beceriler yetişkinlikte gerekli olacaktır.
Gelişim psikologları çocukların bu hilede ustalaşmasının aşamalarını belirlediler. Okul öncesi çocukların öne sürdüğü mazeretler genellikle oldukça zayıftır. Kişinin kendi imajını koruma ihtiyacı ve sofistike mazeretler üretme yeteneği, normalde 6 ila 9 yaşlarına kadar ortaya çıkmaz. Teori, imajı koruyan mazeretlerin ortaya çıkmasını, yaşamın o yıllarında özeleştirinin gelişmesine bağlar. Genel olarak 6 yaşındaki çocuklar kendilerinin değil arkadaşlarının davranışlarını eleştirir ve dolayısıyla bunun için mazeret bulmak için hiçbir neden görmezler. Ancak 7 yaşına geldiğinde pek çok çocuk başkalarının kendileri hakkında ne düşündüğü konusunda endişelenmeye başlar ve 8 yaşına geldiğinde de kendi standartlarını karşılama konusunda endişelenirler. Bu kaygıların ortaya çıkması bahanelere zemin hazırlar. Tam teşekküllü özeleştiri yaklaşık 9 yaşında gelişir ve bununla birlikte bu standartlar karşılanmadığında mazeret bulma güdüsü de gelişir.
Çocuk büyüdükçe, düşüncesindeki değişikliklerle birlikte mazeret üretme becerileri de gelişir. Okul öncesi çocuklar daha büyük olanlardan farklı mantık yürütürler. Örneğin daha küçük bir çocuk, sonuçları nedeniyle yanlış bir eylemin ciddiyetinin farkında olabilir, ancak failin niyetini göz önünde bulundurmayabilir. Ancak daha büyük çocuklar, bir eylemin doğruluğunu değerlendirirken niyeti de hesaba katarlar. Bunun bir anlamı, küçük çocukların eylemi yalnızca inkar etmeleri (“Ben yapmadım”), daha büyük çocukların ise daha incelikli bir mazeret sunmalarıdır (“Niyetim öyle değildi”).
Her ne kadar mazeret üretmeye ilişkin yeni bakış açısının psikoterapi uygulamaları üzerinde etkisi olsa da, terapistler bunun çoğuna zaten aşinadır. Psikanalitik tabirle rasyonalizasyon, birçok kabahatin üzerini örten önemli bir savunma mekanizmasıdır. Yeni teoride mazeretler, çeşitli rasyonelleştirmeler olarak görülüyor ve amaç, terapistlerin mazeretlerin birçok tezahürüne daha net bir şekilde odaklanmasına yardımcı olmaktır.
Uzun zamandır gözlemlendiği gibi, psikiyatrik semptomların kendisi bile mazeret olabilir. Alfred Adler, hastaların fobilerden depresyona kadar bir çok problemin semptomlarının, yaşamlarındaki başarısızlıklar için kendilerini mazur görmenin yolları olduğunu öne sürdü. Dr. Adler, hastaların terapide semptomlarından, yani değerli mazeretlerinden vazgeçme konusundaki inatçı direnişinin nedenini bu durumun açıkladığını söyledi.